şükür ve şükran gidenlere,
terk edenlere, incitenlere,
acıtanlara, yarı yolda bırakanlara, aldatanlara, ağlatanlara, yaralayanlara..
ne zor görevleri varmış,
yükleri ne ağırmış, rolleri ne keskin.. kıymeti bilinmeyecek hemen hiçbirinin.
oysa ne çok şey borçluyuz onlara? aşkın elçileri senin kolunu kanadını kırar da
sen uçup kaçama diye belki de, seni bekleyene hazırlarlar seni, haberin yoktur;
olamaz mı? bu kadar ağlamasan kalkacak mıydı gözlerindeki perde şimdi gördüğün
gibi görebilecek miydin O'nu? bu kadar kanamasa temizlenecek miydi kalbin?
kirli bir kalbi kime verebilirsin? gariptir aşkın halleri, yolları yöntemlerine
akıl sır ermez çoğu zaman. seni O'na hazırlamak içim eğitmenler, hekimler
gönderir acımasız gibi görünen. gidenlerin görevi tamamlanmıştır da
kendilerinin de haberi yoktur aslen, neden geldiğinden, nereye gittiğinden.
onlara da bu acı ilacı içirip "iyi" edecek gidenler dilerim. umarım
ben de vermişimdir onlara, bana verdiklerinin hiç değilse birazı kadarını.
ipekli kumaşlara sarar saklarım ben onları, hem çatı aralarında, sandıklarda da
değil, en üst raflarında, en görünen yerinde aklımın ruhumun. kimsenin gönüllü
olmayacağı anda bir adım öne çıkanlara, ânını, anılarını, zamanlarını,
yüreklerini yüreklerimize serenlere, çoğu zaman aklımızdan-ruhumuzdan
sildiğimiz adlarını feda edenlere; aşkın en öndeki, ilk düşen piyâdelerine,
şükür ve şükran
yaralayanlara, bak yaraların ne güzel, yaran kadar yârensin..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder