elbette kızgın dünya
ana. bu kadar çirkinliğe izin vermez. yıkıyor...
yerine ne
yapacaksınız, size kalmış.. dünyayı kızdırırsanız yine yıkacak.
gelenler gidenler
sayısız, sayması imkânsız, ama dünya temizleyecek, ama dünya hep kalacak...
elbette kızgın dünya
ana. bu kadar çirkinliğe izin vermez. yıkıyor...
yerine ne
yapacaksınız, size kalmış.. dünyayı kızdırırsanız yine yıkacak.
gelenler gidenler
sayısız, sayması imkânsız, ama dünya temizleyecek, ama dünya hep kalacak...
peki biz hangi bilime
güveneceğiz?
mimar ve plancı bir
babam olduğu için konuşmayı öğrendikten sonra duyduğum ilk şeylerdendir,
üniversite, mimarlık, araştırma merkezi, şehircilik konferansı vs vb etc..
akademik unvan
yükselmeleri için puan toplamak dışında hiç bir işe yaramadığını 40 yıl sonra
hep birlikte gördük.
uygulamaya baksak,
olmaz ama bir ümit..? öyle ya star mimarlarımız oldu son yıllarda, abd'de bir
gökdelenin çakmasını ankara'nın ciğerine çakan, avm denen saçmalıktan milyarlar
kazanan mı dersin, i. melih 'in demir yığınına küfrettikten sonra onun 2.5 katı
inşaat alanını çizip bir de utanmayıp öğrencilere burada sunum yapan mı? behruz
çinicinin lojmanlarını yıkıp yerine binlerce ucube çok katlı yanına avm diken
mi dersin, ege, likya, tarih, yer, bağlam deyip 300 katlı bina dikmekle uğraşan
mı? asma altında sohbetler (ki ne muhteşemdir) deyip sacın üzerine asma
yaprağı, üzüm çizip kanopiler yapmaktan utanmayı bir de ballandıra ballandıra
anlatanlar mı...
eğri oturalım dümdüz
konuşalım; türkiye'de mimarlık hiç var olmadı!
bundan sonra da
olmayacak. merkezi ve yerel idarelere, müteahhitlere suç atmakla kaçılamaz bu
sorum(suz)luluktan! bu ülke güveneceğimiz mimarlar yetiştirmedi. yetiştiremedi.
üstelik kontrol edilemez sayıdalar artık. nerede çokluk... ne saçmadır ki bunu
eleştiren her akademisyen de yeni bir bölüm açtı?? utanmadan!
bugün elimizdeki
kendini beğenmiş, kendi kendine övgüler, ödüller dağıtan, başı sonu ve sonucu
olmayan tartışmalar, olmayan gündemler yaratan, bu tartışmalarda da hiç
bir yere varamayan, işe yaramaz bir güruh...
yazık.
götünün, memenin,
filtreli makyajlı suratının, arabanın markası görünen direksiyonunun, karton
kutuda içtiğin boktan kahvenin fotoğrafını paylaşmak ne kadar önemli bir
ihtiyaçmış, bugünün oğlanları bugünün kızları için. sayısını
bilemediğimiz hiç bilemeyeceğimiz on binlerce insan öldükten sonra bile bir
sabırsızlık..? iki hafta oldu sadece.
ve bu gece, az önce
tekrar iki deprem daha...
oksijen israfı
insanların çiftleşmesinden doğan döl israflarısınız...
aklına gelen, aklına eseni söylemek düşünmek değil. o ağzından çıkan saçmalık senin düşüncen değil! senin evet ama düşünce değil! düşünce bilgi, araştırma, kaynak, zaman, ölçüm, değerlendirme ile ulaşılan emek isteyen bir tanım. senin ve söylediklerinin hiç bir önemi yok! değersiz.
devlet-siz-lik
twitter denen ahmaklığa
bulaşmadım hiç. facebook yaşlıların konakladığı bir yer artık. çok
yalnızım ben, o yüzden instagramdan izliyorum, dikizliyorum insanları ve teşhir
ediyorum kendimi. burada aşık olduğunu, ilişki yaşadığını, hatta var olduğunu
zanneden beyinsizler var. muhafazakarlık yeni iletişim biçimlerine karşı gerici
kalmak falan değil bu. bu düpedüz ahmaklık. bu beyinsizler buradan hikaye
paylaşarak depremde birine yardım edebiliriz zannettiler? inanılır gibi değil.?
herkes yaptı bunu. youtube da altına nasıl sıçtığını anlatan herif "
ihbar" toplamaya çalıştı mesela. "teyitli" yazıldı ya acayip
acayip gönderilere... deprem bölgesinde enkazlar öünde yardım
organizasyonlarında kolilerle alaçatı renkli kapıları önünde poz verir gibi
fotoğraflar paylaşıldı. bugün hala kamerayı açıp halka sesleniyor ayşe fatma
ali veli ?? nasıl bir ruh hastalığı toptan dünyayı sardı? sen kimsin yaa? senin
hiç bir önemin, zavallı fikrinin hiçbir kıymeti yok! oksijen israfısnın
sen demedi kimse de? paylaştı bunları..
düzen!
bir düzen olsaydı bu
ahmaklar bu haddi kendinde bulamazdı.
insan denen, kanser
gibi hızlı ve ölümüne, öldüresiye üreyen insanlar arasındayım, çokk büyük bir
bok yığınının altındayım nefes alamıyorum...
hiç bir işe yaramıyor
çünkü. hiç bir derde derman olmuyor. derdini anlatamayan bebeğin acıktığında ya
da altına sıçtığında sadece ağlaması gibi. hoş onlar bile çoğunlukla cevap
alıyor. dertleri iyi kötü çözülüyor. altına sıçmış bir bebek kadar muhtaç, ne
kadar canbazlık etsen kelimelerle anlaşılmayacak kadar aciz..
iyisinden bi rakı aldım. ne zamandır yapmadığım. evde yaptığım biralar cilası. uyumayı unutalı yıllar oldu, içeceğim ve sızacağım...
biz yaptık biraz da abicim. özür dilerim biraz da bizim yüzümüzden oldu.
biz bu yaratıkları aramıza almadık. kusura bakma kardeşim ama alamazdık. zaten
gelmeye de niyetleri yoktu. o zaman da inan çokkk çirkinlerdi. yanımızda yerleri
yoktu. azdı bunlar. azdı. azıttı. kinlendi.. olduklarından daha da
çirkinleşti, bilendi. bunlar hiç gülmedi bizim yanımızda, bir kadının bırak
elini tutmayı, yanına yaklaşamadı. ne lakası var deme kardeşim bir
kadının elini tutmayan, gözlerine bakmayan, sevmeyen, sevişmeyen
adam nefretle dolar ancak.. hangi yaşta olursa olsun şimdi hepsi yaşlı
hepsi çirkin hepsi sevilmemiş, sevişmemiş adamlar nefretle yönetiyor şimdi bu
ülkeyi. aramıza sokmadığımız, itip kaktığımız ezikler sadece o günlerin intikamını
almıyor. o günlere dair ne varsa yok etmek istiyor. yerine yeni bir
hikayesi de yok üstelik. basit bir kanser hücresi gibi var olmak için tutunduğu
bedeni yok ediyor.
yüzlerine bak! kim olduklarını bilmene gerek yok, yolda karşılaşsan dahi miden
bulanacak kadar çirkinler ve öyle yüzlerine vurmuş çirkinlikleri kaççç..
bunu tercih ettiniz ve öldünüz.
çocuklar bunu hak
etmemişti.
insan hayatı insanların tercihlerine, kararlarına, seçimlerine bırakılamaz!
Adana
Adıyaman
Diyarbakır
Gaziantep
Hatay
Kahramanmaraş
Kilis
Malatya
Osmaniye
Şanlıurfa
ilk seferde sayabilir
misin sadece isimlerini? ben sayamadım o benim gerizekalılığım,
vicdansızlığımdan değil. bir hafta geçti daha? unutma diyenler hatırlayacak
mı?
izmir, elazığ, ağrı,
bingöl, düzce, gölcük... hatırlayan var mı? hatırlayanlar ne yaptı?
ŞİMDİ NE YAPACAĞIZ?
benim umrum olmaz
ölür giderim de sizin düşünmeden yaptığınız, bakmayı zaten beceremediğiniz
çocuklar için ne yapacağız?
Allah'tan dediler...
isyan etme, kabul et, sus...!! haşa Allah çürük bina yapmaz!
müslüman değilsin.
değilsiniz. Allah'a iftira eden insana ne yapmaz? öyle kötüsünüz. yüzlerinizden
okunuyor kötülüğünüz o kadar çirkinsiniz. münâfıksınız! cahilsiniz. cahil
olduğunuzu bilmeyecek kadar gafilsiniz. üstelik sizden başkası da bilmez
zannedersiniz? hırsız, yalancı, katilsiniz. vicdansızsınız?
14 milyonun insanın canına kastedildi. on binlerce insan öldürüldü. ÖLDÜRÜLDÜ. deprem olur. oldu. yine olacak. bina yıkılmaz. yıkılamaz. sallanır, hasar görür. bina yıkılmaz. yıkılan bina kusurludur. yapan, yapılmasına izin veren herkes katildir. avam ahmaktır, avamdan ahlak beklenmez. yönetenler eğitimli, erdemli olmadıkça ve akıl hükmetmediği sürece yönetilenler çoğu zaman da kendi elleri ile katledilir. çaresiz. her seferinde her birinin acılarını içinde hisseden yürekler daha da çaresiz... ara ara geliyor aklım başıma. o aralar küfrediyorum böyle. sonra kavga ediyorum olmayanlarla. uzaktakilerle. ne aklım ne ruhum dayanmıyor artık. diyemiyorum kimselere..
anne doğum günün
kutlu olsun derken de diyemedim,;
anne beynim
karıncalanıyor, anne ben göçük altındayım, vallahi orada gibiyim anne aklım
oyunlar mı oynuyor bilmiyorum, anne çok üşüyorum, anne kolumu bacağımı
kestiler, anne annesiz kaldım kaç kere, anne 100bin kere öldüm, 100 bin ölenin
anne babası oğlu kızı oldum çığlık attım, anne sesim duyulmadı, anne aklımı
kaybediyorum, anne canım çok yanıyor, ne sana ne kimseye söyleyemiyorum..
anne ben niye böyle oldum?
anne beni niye doğurdun?..
hayat gailenizi
skeyim. hemen yarın bile kabulüm. beklediğim, dilediğim hiç bir şey yok artık.
umurumda olan hiç birşey. çok basit bir son isteğim var. olsun da gideyim. çok
uzun bi sohbet akşamüstünden sabaha kadar, çok güzel bir kadın ile sade bir
rakı masasında. kısık sesle iyi müzikler dinleyerek olur olmaz her şeyden
bahsetsek. sonra uzun uzun sevişsek. dokunmadığın, öpmediğin,
koklamadığın tek nokta kalmayana kadar vücutlarımızda. gülümseyerek kapatsak
gözlerimizi.. açılmasın bir daha.
kabus değil. gerçek.
kıyamet değil. görünmez, bilinmez güçler, tanrılar yapmadı. insanı umursamayan,
insandan haberi dahi olmayan yer kabuğu oynadı. o kadar. insanlar insanları
öldürdü. binlerce insan öldü. yine. göz göre göre. bile bile. aptallık, cahillik,
küstahlık...
tanrı
karışmadı.
allah yardımcınız
olsun dediklerim, çaresizlikten, söyleyecek sözüm olmadığından, üzgünüm ama
olmayacak! neden bilmiyorum, karışmıyor. insanların birbirlerine, kendilerine
ettikleri neyse de çocuklar ölürken, çocuklar acı çekerken... merak ediyorum ve
tek soru hakkım olursa o gün, soracağım neden? neden izin verdin? benim aklım,
benim vicdanım almıyor. peki ya sen tanrı olmasan, çocukların ölmesine
izin veren bir tanrıya inanır mıydın?
devlet de yardım
etmeyecek. devlete rağmen yaşamaya çalışacak insanlar. o mel gibson
filmlerindeki gibi elindeki avucundakini alan, yetmeyince köyünü yakan,
erkeklerini kılıçtan geçiren, kadınına, çocuğuna tecavüz eden parlak zırhlı
atlılar ve onların hizmet ettiği yaşlı, çirkin krallar bugün de devlet
dediğin. değişmiyor.
sıcak bir evdeyim
diye, iki lokma yedim diye böğüre böğüre ağlatan, hatta uyumaktan utandıran
hayata da sebep olanlara da lanet olsun...
varsa bi kıyametin;
gönder kopsun!
insan için yapılan tanımlardan veya teşhislerden en
doğrusu sanırım; "... insan doğal yapısı gereği toplumsal bir
varlıktır." insanlığımı yitirdiğim şu günlerde bunu daha iyi anlıyorum.
toplumdan ayrılmayı, ayrı kalmayı/düşmeyi ben tercih etmedim. toplum
olarak tanımlanamaz etrafımdaki kalabalık. toplum olmanın gerektirdiği
değerlerden ve becerilerden habersizler. cahil, cahil olduğundan
haberi olmayacak gafil, görgüsüz, zevksiz, çirkin, kötü, en kötüsü de
vicdansızlar. ve küstah insanlar. uzlaşmam mümkün değil. sadece uzaklaşmak da
değil her geçen gün artan bir öfke, nefret hatta tiksinme büyüyor içimde.
günlük hayatta devam
eden, her geçen gün çok daha kısa süreli ve zorunlu temaslar.. yaşamak
zorunda olduğum için sadece, hayatta kalmamı sağlayacak kadarına
zorunluyum. bu kadarına bile tahammülüm yok artık. azaltabildiğim kadar
azaltıyorum. en fazla 3km çapında hareket ediyorum gün içinde. günlerce
çıkmadığım oluyor yaşadığım 30 metrekare daireden.
"hira"!
vahiy falan da
beklemiyorum. aklım başımda maalesef. akıl ne acımasız? aslında hiçbir şey beklemiyorum
çok uzun zamandır..
bu öfkenin, bu
nefretin beni dönüştürdüğü şey de çok çirkin. istemiyorum böyle
olmak. kendime döndükçe, insanlardan
uzaklaşıyorum, insanlıktan çıkıyorum. öteki'm olmadan kendim de
olamıyorum. ne acı. ne büyük lanet? ötekine muhtaç olmak; kendi olmak için..