27 Kasım 2024 Çarşamba


kaçıyorum, kaçınıyorum, çok korkuyorum üzülmenden ama ben uzağında da kalamıyorum?. kaçırıyorum gözlerimi, anlayacaklar dedin diye, sana “öyle” bakamıyorum. adını bile anamıyorum ben! değil kimseye sadece geceye bile. ama tadını da unutamıyorum. tutamam da kendimi rüyana gelirim diye ben kaç gecedir uyumuyorum.

biliyorum imkansız, biliyorum zorundayız, biliyorum ama.. ben vazgeçemiyorum…


 

21 Kasım 2024 Perşembe

esip geçtim aranızdan

bi rüzgârdım ben esip geçtim aranızdan.

doğar, yaşar, ölür insan. bu arada , bir arada yaptıkları ettikleri, becere bilemedikleri..? kimse seçmez doğmayı, yaşamayı da bilmez çoğu, ölmeyi kim ister ki? peşine düşer insan hiç olmayan, kendi uydurduğu hayallerin, rüyaların, anlamların, dertlerin, değerlerin.. peşinde koşar sebebini bilmeden. nedenini bilmeden. hiç olmamış hiç olmayacak hayallerin. doğdum ben de hepiniz gibi. kimse bana sormadı. ne benim tercihim ne benim dileğim ne isteğimdi bu dünyaya gelmek. fırlatıldım. beceremedim bana verilenlerle, sunulanlarla, imkanlarımla baş etmeyi yahut onlardan görkemli bir destan yazmayı. beceremedim.. ama ben kendi konuştuğum dilde bugüne kadar söylenmiş, sözlenmiş, yazılmış en güzel sözleri ettim. oynadım kafiyelerle, kelimelerle, seviştim gecelerce. hiç kimsenin okumayacağı hiç kimseye faydası olmayan, olmayacak, çoğu benim bile değil; okuduğum, duyduğum sonra unuttuğum benimmiş gibi tekrar tekrar söylediğim sözler var. sahipleri de kusura bakmasınlar.  ben çok güzel sözler ettim be güneşe, bir gülüşe, yağan yağmura, akan bir damlaya, en çok da geceye, karaya, çoğu gerçek bazıları hayal, dokunduğum, dokun(a)madığım, aklıma ruhuma dokunan beni ben yapan ,yaralarıyla gelen, yeni yaralar açan, iyileşince kaçan, bazen de yaraladığım ve bunun için çok pişman olduğum çok üzüldüğüm çok kırıldığım kadınlara... benden ne beklediniz, ne istediniz, ne aldınız, ne verdiniz boş veriyorum artık bunları. teşekkür ederim beni ben yaptığınız için. teşekkür ederim kalemime mürekkep, sarı sayfalarıma ilham olduğunuz için. teşekkür ederim benim bu akılsız başım başka neye sarılacaktı hepinize ve her birinize ayrı ayrı delirêler yazmaktan başka? teşekkür ederim hepinize. her birinize.

bir rüzgârdım ben esip geçtim aranızdan. dokunup da yaktıklarım, dokunup da serinlettiklerim, ferahlattıklarım, dokunduğumdan haberi bile olmayanlar oldu aranızda. teşekkür ederim hepinize ve her birinize. hiçbiriniz eksilmediniz ben esip geçerken aldıklarımdan. verdiklerinizden ya da verdiğinizden de haberiniz yoktu çoğunlukla.

teşekkür ederim! estim geçtim aranızdan…


 

16 Kasım 2024 Cumartesi

bir düş'ün rüyasını gördüm

fazla görünmüyorum ortalıkta. çoğu zaman görünmez hissetmemden bahsetmiyorum ya da kaybolduğumdan da değil de; tanımadığınız, bilmediğiniz, hiç göremeyeceğiniz bir düşün rüyalarında geziniyorum ben.. bir düşe, bir rüyaya kafiyeler boyuyorum. unutuyorum hemen her şeyi hatırlayamadığım kadar uzun zamandır, hatırlayamıyorum uyandığımda da gördüğü rüyaları ama orası sıcacık, orası taptaze, tertemiz, öyle masum.. orada olmak güzel…

madem dolunay tepemizde, madem aylardan kasım, zaten çok yalnızım, hadi kapat güzelim gözlerini güzel düşüm, olmayacak bir rüyaya düşelim!

 

15 Kasım 2024 Cuma

mavi

rengi kahve gözlerinin içine sen nasıl sığdırdın? göğü, güneşi, denizi...?

 

12 Kasım 2024 Salı

değmezsiniz

kurgugerçekdoğruyanlışhayalyaşamrüyadünya… sizin gerçeğinizi sikeyim, sizin yaşamak dediğiniz eziyete sokayım. yaşamınız, yaşadıklarınız ve her biriniz benim hiç kimsenin okumayacağı sarı sayfalara karaladıklarıma, peşine düştüğüm, düşmekten hiç bıkmadığım, düşümde de aradığım, ara ara bulamadığım, kafiyelerime, çoğu devrik, delik deşik cümlelerime, saçmalamalarıma, sayıklamalarıma, delirêlerime,  bahane olmaktan başka hiçbir işe yaramaz, yaramazsınız. değmezsiniz dert etmeye, dertlenmeye...



kime ne?

siktir et! insanları. insanların ne kadar kötü olduğunu sen bilmiyorsun daha. ve ne kadar işe yaramaz, ne kadar zararlı, güzel olan her şeye düşman olduğunu. ne derlerse desinler demiyorum. bilmesinler! diyorum sana, güzelim yüzünün avucumda nasıl parladığını, bilmesinler koltukta kalmış bir tel saçını şimdi parmağıma doladığımı, görmesinler bana nasıl baktığını.. senin bile sandığından çok daha fazla yıllar var aramızda, yüzyıllar geriden, yüzyıllar ileri ışık ışık parladığını, parlayacağını anlamazlar… o yüzden siktir et! insanları, yaptıklarını, düşündüklerini, söylediklerini ve söyleyebileceklerini.. bırak bilmesinler, zaten bilmesinler, sakın bilmesinler; dudağımda kalan, aklımdan çıkmayan, uykular kaçıran tadını…



10 Kasım 2024 Pazar

gamlı hazan

kasım. gamlı hazan.. dışarıda taptaze ilk yağmur... bakma şimdi kaçtığıma hani “büyümek hep üşümektir” ya; kat kat büründüğüm battaniyeler, yorganlar altında ezilerek, uzaktan baktığıma..

çok yürüdüm ben, hiçbir yere varmayı beklemeden, en çok da yağmur altında. çok ıslandım, iliklerime kadar, çok üşüdüm, titredim, bağırdım, çağırdım ve çok ağladım yağmur altında. ama gözyaşım hiç karışmamıştı bi yağmurun damlalarına.. ve hiç bir tufan ne de hiç bir fırtına öyle masum, öyle mahzun, öyle çaresiz bakan gözlerinden dökülen iki damla kadar acıtmamıştı canımı…

kasım, gamlı hazan, dışarıda taptaze bi ilk yağmur,.

ben zaten büyümeyi hiç becerememiştim ama ben hiç bu kadar üşümemiştim …