çook konuşuyorum
değil mi?
peki sen biliyor
musun benim ne kadar çok sustuğumu??
şimdi uzak bir
otoyoldan geçen kamyonun, alt kattaki sarhoş çiftin kahkahalarını, tezgahaltı
buzdolabımın sesini.. rüzgarı (adını almak , adını çalmak istediğim) biliyor
musun sen benim ne kadar çok dinlediğimi? geceyi, siyahı, dolunayı, ve
yıldızların şehrin ışıkları arasında kaybolan çığlıklarını ne zamandır
dinlediğimi, ne kadar dinlediğimi, biliyor musun? sen bilir misin her bir
saniyenin her bir sesin her bir sözün her birinin tek başına peygambersiz ama o
kadar kutsal bir kitap olduğunu? ben bin susup bir gün konuşurum e orda nasıl
susayım. susamışım be!! söylemeye, sözlemeye. parantezler içinde parantezler
açarım o yüzden, istiyorum ki hiç birini atlamayayım canıma dokunan, aklıma
dolanan ne varsa ilmek ilmek çözeyim, senin aklına, senin ruhuna dokunsun
diye,. ben geldim, ben geçiyorum, ben bilmediğime gidiyorum da benden
sende bir iz kalsın diye..
oysa görüyorum ki ben
uzattıkça kayboluyor değeri söylediklerimin.
ve bunun suçlusu
benim, benim gevezeliğim
?
öyle mi sahiden??
neden bu kadar
ilgisiz, inceliksiz, özensiz, dikkatsiz, kestirmeci, kısayolcu, kolaycı,
hazırcı, bedavacı..
lan siz ne den bu
kadar KIYMET BİLMEZSİNİZ?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder