20 yıllık ankara kuşatmam sonrası
seferden dönüyorum. ilk gençliğimde başladığım, şimdi gençliğimin sonlarında
nasıl geçtiğini anlamadığım bu sürede pek çok kalelerini fethettim, çoklarının
kalplerine girdim çıktım. kırdığım döktüğüm de oldu, durulduğum da, vurulduğum
da. gün geldi malından mülkünden vazgeçip, dergâh bildiğim okullarının önünde
bekledim, açılır mı kapılar diye… kilit üstüne kilit vuruldu. ve ne acaiptir en
ağır yenilgiler de girmediğim kavgalarda oldu. bir süre diretsem de geri
çekildim. hatta hatları geri çekmeyi abartıp kısa bir süre gaziantep’te
konakladım yanımda binlerce ben’den mütevellit ordum ile. biraz güç toplayıp,
eskileri sarmak yerine yeni yaralara sarınıp döndükten sonra ankara’da geçen üç
yıl bana fethedeceğim tek şehrin kendi aklımın diyârı olduğunu öğretti.
hicretten dönmek en başa dönmekti sanki; hira’ya! aklım sonu görünmez bir
mağara. kapandım yatağa, kapandım kendime, o zaman anladım, nerede olduğundan
önemlisi ne olmak istediğini bilmekti. şimdi ben’in peşine düşmekte yeni bir
yol göründü eski topraklarıma. yeniden yola düşmek gerekti..
ne garip; memleket şimdi
gurbet,. öyle ya doğduğum yer değil de o güzele sarıldığım şehirlere dedim ben
memleket. dahası bir aklı ev bildim. şimdi evsiz, barksız, memleketsiz,
şehirsiz ve şiirsizim.
ve tüy kadar hafifim. uçmaya
en yakın halimdeyim. yoldayım, yol bende. zannetmiyorum yokluğum fark edilsin
ama soran olursa; ben’deyim…