enayice de olsa zamanı
tanımlamaya çalışmışız yüzyıllardır. dünyanın güneşin etrafında dönmesi
ni esas alalım, onu da beceremeyelim, artık yıl falan? başlangıcına isa doğunca
diyelim mi mesela? yok yok 6 gün sonra?? öncesini napıcaz? geriye sayalım???
her tarafı saçmalık..
velhâsıl-ı kelâm, 39 yıl
önce bu gün, yine bi pazartesi, saat 16:30 sularında, hicri takvime göre ise 5
ramazan 1399da dünyaya gelmişim. ona göre 40 yaşındayım demek? çin takvimine
bakmadım.; at mı yılı?
ya ben? benim takvimim? ben
aşkın etrafında döndüm aklım yettiğinden beri ve hiç beceremediğimdendir, ben
hiç büyümedim. şaşkınım biraz o yüzden, sıkıştığım bu yaşlı, bu yalnız
bedenden. kızgınım biraz, kırgınım çok..
bilmem kaç canın olan oyunda
ölüp de “insert coin” gibi değil çünkü, mezuniyeti erteleyip aynı dersi
defalarca almak gibi şansın yok, ya da unuttuğun, hatırlayamadığın sayfalarını
bir kitabın tekrar okumak gibi...
oyun değil ki yaşamak!
suya dokunmak gibi.
dokunduğun yerden yayılan
dalgalar,her seferinde daha büyür gibi ama aslında hep azalarak.. kayboluyor
işte. tekrarı yok. izi yok. gördüğün anda, gördüğün kadarı ile
kalakalıyorsun. başka?
başka yok..
bu değersizliğe biçilen
değerler ne saçma.? ve belki çok kırıcı bunu dillendirmek ama;
oyun kadar bile değil ki
yaşamak...